Bir varmış bir yokmuş. İstanbul’da iki koca kıtanın buluştuğu bir Boğaz varmış. Bu boğazın bir yakası Avrupa kıtası diğer yakası Asya’ymış. Bu iki kıta arasında gemiler, kayıklar, yelkenliler gider gelir, kocaman gemiler uzak diyarlara gitmek için Boğazdan geçermiş. Boğaz sularında çeşit çeşit balık yaşarmış. Bu balıklar denizin üstünde olan bitenden, denizin üstünden geçenler de denizin altında balıkların kurduğu koca şehirden habersizmiş.
Balıklar denizin, yüz yıllardır getirdiği ne varsa, onları kullanıp kendilerine kocaman bir şehir kurmuşlar. Balıklar için en önemli şey güvenlikmiş. Neyse ki denizin rengine uyumlu renkleri ve pulları onların korunmasını kolaylaştırırmış. Ama bir gün yeni doğan bir balık tüm balıkları çok şaşırtmış. Bu balık kırmızıymış. Pulları tüm balıklardan parlakmış. Yaşlı balıklar çok endişelenmiş. Çünkü bu balığın görülmemesi mümkün değilmiş. Annesi tüm balıkları sakinleştirmiş. Babası diğer balıklar için hiçbir tehlike olmayacağına tüm balıkları ikna etmiş. Böylece balıklar kırmızı balığı aralarına kabul etmiş ve onu çok sevmiş. Ama her geçen gün daha çok parlıyor, daha çok dikkat çekiyormuş. Babasının aklına harika bir fikir gelmiş. Bir sürü yosun toplamış. Anne ve babası birlikte kırmızı balık için bu yosunlardan bir zırh yapmış. Böylece kırmızı balık diğer balıklardan bile daha az görünür olmuş. Ama Kırmızı Balık bu zırhla hiç rahat değilmiş. Onun oynamasını engelliyormuş. Yüzmesini yavaşlatıyormuş. Bir gün diğer yavru balıklar oyunları bozulduğu için onu oyunlarına almak istememiş. Kırmızı Balık çok üzülmüş. Var gücü ile yüzmeye başlamış o kadar hızlı yüzmüş ki zırh üstünden kaymış ve çıkmış. Kırmızı balık fark etmeden denizin yüzeyine çok yaklaşmış. Tam o sırada bir ses duymuş. “Hey minik balık git buradan. Balıkçı balık tutuyor. Seni yakalamadan kaç?” Çok şaşırmış. Kırmızı renkte bir balıkçı teknesi tam tepesinde duruyormuş. Tekne tekrar seslenmiş. “Kaç buradan? Hemen!” Kırmızı balık oradan hızla uzaklaşmış. Kendisi ile konuşan şeyin ne olduğunu anlamaya çalışmış. Daha önce gördüğü hiçbir şeye benzemiyormuş. Ama kendisi gibi kırmızıymış. Hem de denizin üstünde yaşıyormuş. “Nasıl yaşıyormuş? Mutlu muymuş?” Kırmızı balığın kafasında çok soru varmış. Kırmızı Balık sorularına cevap almaya karar vermiş. Tekne hareket ederken denizde çok büyük bir fırtına olmuş. Kırmızı balık çok zor yüzüyormuş. Tekne seslenmiş. “Ne yapıyorsun minik balık? Bu hızda yüzmek senin için çok zor.” Derken tekne birden durmuş. Kırmızı balık biraz soluklanıp hemen sorularını sormaya başlamış. “Sen nasıl bir balıksın? Nasıl bu kadar hızlı yüzüyorsun?” Tekne bir kahkaha atmış. “Ben bir balık değilim. Ben bir tekneyim.” demiş. “Ama benimle aynı renksin!” demiş Kırmızı Balık. “Kırmızı olmak çok zor değil mi?” “Bir tekne için zor değil. Hatta güzel! Her yerden görünüyorum. Martılar hep üstüme konuyor. Aslında kırmızı olmak senin içinde iyi oldu bence.” “Nasıl iyi oldu? Kırmızı olmak bir balık için çok zor çok tehlikelidir. Herkes öyle söylüyor.” “Bence yanılıyorlar.” demiş tekne. “Eğer kırmızı olmasaydın seni göremezdim. O zaman da balıkçıdan kaçmanı söyleyemezdim. Yani iyi ki kırmızısın minik balık, böylece seni görebildim. Diğer balıklar da senin renginde olsa ben de diğer tekne arkadaşlarım da onları tehlikelere karşı uyarabilirdi.” “Bana denizin üstünü öğretebilir misin? Buralarda bir balığın nelere dikkat etmesi gerektiğini anlatabilir misin?” “Elimden geleni yaparım. Ah balıkçı tekrar balık tutmaya başladı. Uzaklaş buradan.”
Kırmızı balık hemen anne babasının yanına gitmiş. Olan biteni onlara anlatmış. Tekneden eğitim almak istediğini söylemiş. Anne babası buna izin vermiş. Kısa bir süre sonra kırmızı balık artık denizde ki bütün güvenli bölgeleri ve tehlikeleri öğrenmiş. Bunu duyan tüm balıklar denizin üstüne yaklaşmak için kırmızı balıktan yardım istemeye başlamış. Böylece balıklar için tehlikeli olur mu diye korkulan Kırmızı Balık balıkların koruyucusu olmuş.