Yüklenme Tarihi: 18 Eylül 2018 - 03:19
Bir varmış, bir yokmuş. Bozcaada’da tarihi çok eski ama çok iyi korunmuş bir kale varmış. Bu kale Bozcaada Kalesi’ymiş. Birgün bu kaleyi gezen bir oyuncakçı, kaleye yakışan oyuncaklar yapmaya karar vermiş. Kaleyi uzaktan gören küçük bir dükkan bulmuş. Önceden yaptığı oyuncakları dükkanına taşımış. Yeni oyuncaklar yapmak için çalışmaya başlamış. Bir prenses bebek yapmış. Prenses bebek çok güzel olmuş. Ona safir rengi bir elbise dikmiş ve bebeğin adını Safir koymuş. Yorgun argın evinin yolunu tutmuş.
Asıl olanlar bundan sonra olmuş. Oyuncakçı dükkandan çıkar çıkmaz oyuncaklar hareketlenmiş. Etrafta dolaşmaya birbirleriyle konuşmaya başlamışlar. Safir dükkanın camından kaleyi seyretmiş. “Ben bir prensesim o kalede yaşamalıyım.” diye düşünmüş. Etrafında eğlenen oyuncaklara katılmak istememiş. Ertesi gün bir çocuk Safir’i almış, kalenin karşısında ki evine götürmüş. Gece olduğunda Safir yine kaleyi seyredip hayallere dalmış. “Kaleye bu kadar yakın olup ulaşamamak ne kötü.” diye söylenmiş. “Sende mi kaleye gitmek istiyorsun?” diye seslenmiş Beyaz Tavşan. “Başka kim istiyor?” diye sormuş Safir. “Senden önceki tüm prenses bebekler” demiş oyuncak bir at. “Hepsi gitti ama hiç biri dönmedi.” Oyuncaklar giden bebeklerin başlarına kötü şeyler geldiğini düşünse de Safir onların kalede mutlu yaşadıklarına eminmiş. O da kaleye gitmeliymiş. Günlerden birgün çocuk eve sevinçle gelmiş. Annesine kaleye yapılacak geziyi anlatmış. Bunu duyan Safir planını yapmış.
Gece herkes uyuduktan sonra gizlice çocuğun çantasına girmiş, saklanmış. Çocuk sabah çantasını almış çıkmış. Safir çantaya açtığı minik delikten etrafı seyrediyormuş. Kaleye geldiklerinde doğru zamanı kollamış. Kimsenin görmediği bir an atlamış çantadan. Etraf taş duvar ve kalabalıkmış. Hiçbir şey Safir’in hayal ettiği gibi değilmiş. Kıyafetleri kirlenmiş. Korkmaya başlamış. Geri dönmek istemiş ama kalabalıkta çocuğu kaybetmiş. Tam o sırada bir köpek koşarak gelmiş, yakalamış Safir’i oynamak için havaya atmış. “Ay dur canımı yakıyorsun!” demiş Safir. Köpek korkmuş, yavaş yavaş Safir’e yaklaşmış. “Özür dilerim ben seni ağaç dalı sandım.” demiş. Safir bir üstüne başına bakmış ki çamur içinde yüzü gözü görünmüyormuş. Köpek haklıymış çamurla kaplanmış bir ağaç dalına benziyormuş. Safir ağlamaya başlamış. Köpek ona yardım etmek istemiş. Almış Safir’i sırtına, saatlerce Safir’in sahibi olan çocuğu aramışlar ama bulamamışlar. Safir çocuğun evinin yolunu bilmiyorlarmış. Köpek oyuncakçının dükkanını biliyormuş. Safir’i oraya götürmüş. Oyuncakçı kapısının önünde köpeği ve Safir’i görünce şaşırmış. Safir’in kaybolduğunu köpeğin de bulup getirdiğinin düşünmüş. Safir’i temizlemiş, elbiselerini düzeltmiş. Safir yeni gibi olmuş. Oyuncakçı çocuğun ailesini tanıyormuş. Onlara haber vermiş. Ertesi gün için sözleşmişler. Oyuncakçı evine gitmiş. Oyuncaklar hareketlenmiş. Safir’in hikayesini merak etmiş. Safir olan biteni anlatmış. “Ah yazık.” demiş kukla. “Demek kızın bütün prenses bebekleri kayboluyor kim bilir ne kadar üzülüyordur.” Safir kaleye ulaşmak için uğraşırken çocuğun duygusunu hiç düşünmediğini fark etmiş. Kendisi ile konuşan bu oyuncaklarla hiç oynamadığını da hatırlamış. Sürekli kale ile ilgili hayaller kurarken o anda olanları nasıl kaçırdığını anlamış ve çok üzülmüş. “Keşke zamanı geri alabilsem!” demiş. Yanına yaklaşan kırmızı araba “Şimdi geçmiş için üzüldüğünden bizimle oynamayacak mısın?” diye sormuş. “Hayır” demiş Safir “sizinle oynamak istiyorum.” O gece oyuncaklar çok eğlenmişler. Ertesi gün çocuk Safir’i almaya gelmiş. Safir çocukla oynarken de çok eğlenmiş. O günden sonra Safir her anının ve o anda olanların kıymetini bilmiş. Masal da burada bitmiş...